Venizelos’un Gelişi

Venizelos’un Gelişi
Character Size

Yunan Başbakanı Venizelos’un İstanbul’a gelişi oldukça enteresan oldu.

Venizelos’un Gelişi

Yunan Başbakanı Venizelos’un İstanbul’a gelişi oldukça enteresan oldu. Daha birkaç yıl önce Türkiye’yi almak, Ankara’yı kendi ülkesine katmak isteyen bu adama, Tanrı Ankara’ya gelmeyi nasip etmişti. Fakat yenildikten sonra, askerleri denize döküldükten sonra, konuk olarak, acı duyarak.

Venizelos’un geldiği gün Atatürk, kendisini eski köşkte kabul etti. Bu ziyaret nedeniyle arkadaşlarıyla herhangi bir fikir yürüttüğünü hatırlamıyorum. Yalnız sabah giyinirken berber Mehmet’e takıldı:

-“Mehmet, bugün Venizelos’un ayağına gideceğiz. Kendisiyle görüşeceğiz. Buna ne dersin?”

Atatürk berberiyle sık sık şakalaşırdı. Mehmet bir ara düşündükten sonra:

-“Paşam, ben sizin yerinizde olsam ne gider, ne de görüşürüm. Çünkü o millet, bizim Selaniğimizi (berber de Selanik'liydi), toprağımızı, yerimizi aldı. Bu yetmiyormuş gibi, bir de Ankara'mızı almaya kalktı. Bütün bunlardan sonra siz onlarla dost gibi konuşacaksınız. Ben olsam yapmam.”

Atatürk, berberinin safça sözlerini dinlerken hiç kızmadı. Hatta onun samimiyetinden memnun bile kaldı.

-“Bu memleket işidir. Bu yüzden dost olmaya, dost görünmeye mecburuz. Hem bunu yapmazsak tarih bizi affetmez.”

Atatürk, işte ilk Türk-Yunan dostluğunun temellerini o gün atmıştı. Venizelos’la köşkteki görüşme iki saat kadar sürdü. Ertesi gün Gazi Orman Çiftliği'nde konuk onuruna otuz kişilik bir yemek verildi. Yemek çok samimi bir hava içinde geçti. Yunan Başbakanı, Atina’dan gelirken bir sandık şarap getirmişti. Atatürk de konuğa Ankara’dan ayrılırken bir kafes içinde beyaz renkli çok güzel bir Ankara Kedisi hediye etti.

Yunanistan Başbakanı Venizelos’un ziyaretine, bir süre sonra o devrin başbakanı İsmet İnönü, Atina’ya giderek karşılık vermiştir.1

1 Turhan Gürkan, Atatürk’ün Uşağı İdim, Cemal Granda, İstanbul 1973, s. 341–342.

Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009

 

Türkiye - Yunanistan İlişkileri

Yunanlılar Mudanya Mütarekesi’ni ihlâl ederek Ocak 1923’te Meriç’in sağ tarafında yığınak yapmaya başladılar. Bunun üzerine Müttefik Hükûmetleri, 17 Ocak 1923 tarihinde Yunanistan’a bir nota vererek Mudanya Mütarekesi hükümlerine uymaya mecbur etti. Aslında Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler Lozan Konferansı sırasında başladı. Bu konferansta Yunanistan’ı temsil eden Venizelos, Türk Heyeti Başkanı İsmet İnönü’ye gelerek iyi geçinmek, hatta dostluk teklifinde bulundu. İnönü de nazik bir şekilde mukabelede bulundu. İşte böylece Türkiye ile Yunanistan arasıda yeni bir devir açıldı.

Lozan Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler, Nüfus mübadelesi ve Ortodoks Patriğinin seçimleri nedeniyle düzelmemişti. Yunanistan, İstanbul’daki Rumlar ile Trakya’daki Müslümanları mübadele dışı bırakmak istiyordu. Fakat bunda başarı sağlanamadı. Türkiye ise onları da içine alacak bir mübadeleyi savunarak Rum Ortodoks Patriği Konstantin Araboğlu’nu sınır dışı etti. 1925’te Patrik atanmakla birlikte iki ülke arasındaki gerginlik 1929 yılına kadar devam etti. 1929’da ilişkiler iyice gerginleştiğinden taraflar deniz kuvvetlerini güçlendirmeye başladılar.

30 Aralık 1929 tarihinde Atina elçimiz Yunanistan Cumhurbaşkanı Zaymis’i ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Zaymis, Gazi Mustafa Kemal’e derin saygılarını sunarak Türk milletinin refah ve huzurunu isteyen temennilerde bulundu. Ayrıca, Venizelos ile Mihalakopalos da Türklerin dostluğu ve refahını temenni eden görüşte olduğunu söyledi. Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk milletinin terakki yolunda ilerlemesinden memnun olduğunu bildirdi.

10 Haziran 1930 Türk-Yunan Ahali Mübadele Antlaşmasının imza töreninde Hariciye vekili Tevfik Rüştü Bey bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türk-Yunan münasebetlerinin geleceğine güven ile bakmanın mutluluğunu ifade ederek bunun Doğu Akdeniz ve Balkanlar’da hatta Avrupa’da barışın amili olacağını söyledi. Ahali Mübadele Antlaşması Türk - Yunan ilişkilerinde yeni bir devrin açılışına neden oldu.

Lozan’da imzalanan 30 Ocak 1923 tarihli sözleşme ile iki ülkede kalan Türk ve Rum ahalisinin mübadele edilmesi kabul edilmişti. Ancak “etaplı” tabir edilen İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri bu değişimden hariç tutuluyordu. Bilâhare “etaplı” tabirinin üzerinde ihtilâfa düşülmesi üzerine iki ülke ilişkilerinde gerginlik olmuştu. 10 Haziran 1930 tarihinde imzalanan bu antlaşma ile “etaplı” sorunu çözüme bağlandı. Buna göre; yerleşme ve doğum yerleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri hepsi “etaplı” deyiminin kapsamına alındı. Böylece, Türk- Yunan ilişkilerinde iyileşme dönemi başladı. Daha sonra Yunan Başvekili Elefteros K. Venizelos 27 Ekim – 1 Kasım 1930 tarihleri arasında Ankara’yı ziyaret etti. Bu ziyaret esnasında Türk-Yuna dostluğunun temelleri atıldı.

Yunanistan Başbakanı Venizelos ile Dışişleri Bakanı Mihalokopalos 26 Ekim 1930 tarihinde İstanbul’a geldi. Buradan özel bir trenle Ankara’ya hareket eden Venizelos ve Mihalokopalos 27 Ekim’de özel bir törenle karşılandı. 28-31 Ekimde Ankara’da kalan heyet ziyaretini tamamladıktan sonra 1 Kasım 1930 da Türkiye’den ayrıldı.

Ziyaret esnasında Başbakan İsmet İnönü 27 Ekim 1930 günü Ankara Palas’ta verilen ziyafette bir teşekkür konuşması yaptı. Konuşmasında Türk-Yunan yakınlaşmasının Lozan Konferansı’yla başladığını, burada Venizelos’u tanıyarak uzlaşma fırsatını kazandığını, tarafların ortak çıkarlarının ve karşılıklı ihtiyaçlarının dostluklarının devamına neden olduğunu, Türk ve Yunanlıların Balkanlar’da ortak çıkarlarının bulunduğunu, Akdeniz havzasında anlaşmaya ve birlikte çalışmaya mecbur olduklarını anlattı.

Aynı ziyafette söz alan Venizelos, Ankara’ya gelerek dostluk eli uzattıklarını, her iki ülkenin de mazisinde şerefli mücadeleler olduğunu, kalbi bir dostlukla Türklerle birlikte çalışmak için yola çıktıklarını, birleşerek Balkan, hatta Avrupa barışının dayanaklarını kurabileceklerini, Balkan ittihadından ümitli olduğunu söyledi. Atatürk ve Eleftoros Venizelos da iki komşu devletin düşmanca değil dostluk içinde yaşamasının yararlı olacağını belitti.

Venizelos ve Mihalakopulos, Cumhuriyet Bayramı merasimlerine katıldı. İsmet İnönü, Tevfik Rüştü Aras, Venizelos ve Mihalakopulos arasında görüşmeler yapıldı. Görüşmelerde 10 Haziran 1930 tarihli itilâfname dikkate alınarak Türk-Yunan dostluğu ve ortak çalışma esasları taraflarca kabul edildi. Türkiye ve Yunanistan’ın Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de ortak iktisadî ve siyasî çıkarları olduğu kararlaştırılarak birlikte çalışma konusunda anlaşmaya varıldı.

Venizelos ve Michalakopulos’un birlikte Ankara’ya yapmış oldukları ziyaret sonunda 1 Kasım 1930’da Resmi Tebliğ yayınlandı. Ziyaret sırasında Dostluk Mesajı, Ticaret ve İkamet Mukavelesi ve Bahri Protokol olmak üzere üç protokol imzalandı. Türk-Yunan dostluğunun temel taşını teşkil eden bu belgeler daha sonra 9 Şubat 1934 tarihinde Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında yapılan Balkan Paktı’nın çekirdeğini oluşturmuştur.

Taraflarca kabul edilen bu antlaşmalar Yunan Meclisi’nin 20 Aralık 1930 tarihli toplantısında müzakere edilerek kabul edildi. Venizelos, konuşmasında Ankara’ya giderek el ele verip dostluk temin ettiğini, Türklerin geçmişte Yunanlıların yapmış olduğu tahribatı unuttuğunu, kendilerinin de fedakarlıkta bulunduğunu söyledi.

TBMM’de söz alan Tevfik Rüştü Aras, Yunanistan’la Türkiye arasında yapılan Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem antlaşmasının önemini anlatarak, bunun Avrupa diplomasisinde Locarno Antlaşması’ndan beri benzeri olmayan bir eser olduğunu belirtti ve İsmet İnönü ile Venizelos arasında Lozan’da başlayan yakınlaşmanın neticesi olduğunu söyledi.

Savaşlarla geçmişi olan Türk-Yunan ilişkileri dostluğa dönmeye başladı. 30 Ekim 1930’da Ankara’da Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya bir de deniz kuvvetlerinin sınırlandırılmasına ilişkin protokol eklendi. Antlaşmaya göre taraflar birbirlerine karşı yöneltilmiş siyasî ve ekonomik antlaşmalara katılmamayı, taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğerinin tarafsız kalması ve uyuşmazlıkların diplomasi yoluyla çözülmesi gibi konularda mutabakat sağlandı. Ekli protokolde ise deniz silâhları için harcamaların önlenmesi ve deniz kuvvetlerinin sınırlandırılması prensipleri açıklandı. Zira tarafların deniz silâhlarında çıkarları açısından doğru bir hareket değildi.

Atatürk, 26 Eylül 1933’te İstanbul’da misafir olarak bulunan Venizelos’u Dolmabahçe Sarayı’nda kabul etti. Yapılan görüşmede Türk-Yunan dostluğunun yanı sıra Balkan Antlaşması üzerinde duruldu. Venizelos, Bulgaristan’ın da Balkan devletlerine katılmasının mümkün olabileceğini söyledi. Atatürk bu konuda Rusya’nın görüşü alınması gerektiğini, ayrıca İtalya’nın da hassasiyetine dikkat edilmesini ifade etti. Konuşma sonunda Romanya ve Yugoslavya’nın sınırlarına tecavüz edilmemesi konusunda ortak görüş birliğine varıldı.

Dostluk ve Hakemlik Antlaşması’ndan sonra Yunanlılar daha ileri giderek Balkanlar’da barış ve güvenliği sağlamak için Türkiye ile yeni bir antlaşmaya ihtiyaç duydular. Nitekim bu amaçla Ankara’yı ziyaret eden Yunanistan Başbakanı Çaldaris ile Dışişleri Bakanı Maximos’un imzaladığı Türkiye ile Yunanistan arasında İçten Antlaşması 14 Eylül 1933’te Ankara’da imzalandı. Buna göre; Türkiye ile Yunanistan sınır dokunulmazlığı güvence altına alındı. Taraflar arasında özel çıkarlarını sağlamak için sürekli danışmanlık ve işbirliği kabul edildi. On yıllık bir süre için yapılan antlaşmayla diplomatik temsilcilere ortak çalışma esasları kararlaştırıldı.

Bu antlaşma, on yıllığına sınırlandırılmış ise de Balkan Antlaşması ile durum daha da pekiştirildi. 27 Nisan 1938’de Atina’da 1930 ve 1933 antlaşmalarına ek bir antlaşma yapıldı.

Böyle bir antlaşma yapmaya Avrupa’daki siyasî gelişmeler neden oldu. Bilhassa Balkanlar’da bir İtalyan saldırısı ihtimali ve Bulgaristan’ın Yunanistan için endişe verici tutumu Türkiye ile Yunanistan’ın dayanışma içine girmesinde etkili oldu.

Bu nedenlerle yapılan 1938 Türk-Yunan Antlaşmasında; taraflardan biri savaşırsa diğerinin tarafsız kalması, taraflardan biri, üçüncü bir veya birkaç devletin saldırısına uğrarsa diğerinin barışçı çözüm için çaba sarf etmesi, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı işbirliği ilkesi ve daha önce yapılan antlaşma hükümlerinin korunması kararlaştırıldı.

Tevfik Rüştü Aras’ın dediği gibi Türk-Yunan dostluğunun mimarı Atatürk idi. Bunu idrak etmiş olan Venizelos 12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığına müracaat ederek Barışın medyunu Mustafa Kemal Paşayı barış ödülüne aday gösterdi. Venizelos’un bu davranışı gerçekten Atatürk’ün ne kadar barışçı bir politika izlediğini ispatladı.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk 27 Nisan 1938’de yapılan Türk-Elen Cordiale Antlaşması’yla yinelendi. Atina’da yapılan bu antlaşma sırasında Yunan Başbakanı Jean Metaxeas, Türk dostluğundan memnun olduğunu ifade ederek sekiz seneden beri devam eden bu ilişkinin olgunlaştığını söyledi. 1930 paktının 1933 Paktı ile genişletilmiş olduğunu, bunun 1934 Balkan Paktı’nın temel unsurlarından biri olduğunu belirterek Yunanistan, Romanya, Türkiye ve Yugoslavya’nın sulh yolunda ilerleyerek kuvvetli bir blok kurduklarını vurguladı. Ayrıca, Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan ve Türkiye bölgede barış havası içinde Elen-Türk birliğini oluşturduğunu ifade etti.

Aynı antlaşma merasiminde söz alan Başbakan Celal Bayar, Balkan Paktı’nın çelik kanatları altında Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve Türkiye’nin yer aldığını ifade ederken Türk-Elen Entent Cordiale’yi imzalamakla mutlu olduğunu ve Akdeniz’de birlikte hareket etmenin yararlı olacağını belirtti.

30 Ekim 1930 tarihli Türk-Yunan Dostluk, Bitaraflık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması ile 14 Eylül 1933 tarihli Samimi Antlaşma Misakına Munzam Antlaşma 27 Nisan 1938 tarihinde Atina’da imzalandı. İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaştığı bir zamanda Türkiye ve Yunanistan dayanışmayı kuvvetlendirmek, saldırı halinde birbirlerine karşı tarafsızlığını korumak ve siyasal destek sağlamak amacıyla bu antlaşmayı yaptılar.

Taraflardan biri taarruza uğradığı takdirde diğeri onun silâh, mühimmat, erzak gibi malzemesinin topraklarından geçişine izin verecek, gerektiğinde yardım edecekti. Taraflardan biri düşmanca bir harekete maruz kalırsa diğeri çare bulmak için bütün gücüyle çalışacaktı. Bundan önce yapılan antlaşmalara bağlı kalındığı gibi bu antlaşma hükümleri on sene daha uzamış olacaktı.

Doç. Dr. Ahmet Eyicil*

* Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

Kaynak: Atatürk Devrinde Türkiye’nin Balkan Politikası, ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 59, Cilt: XX, Temmuz 2004  

Share this post
Close
0/0
Venizelos’un Gelişi