"Sen bizim en değerli sanatçımızsın."
Character Size
"Sen bizim en değerli sanatçımızsın."
"Sen bizim en değerli sanatçımızsın."
Yıl 1931... Düzgün, örgütlü bir şehir tiyatrosu halinde yeniden yaşantıya kavuşan "Darülbedayi" o zamanlar sayısı 15'i geçmeyen kadrosuyla yeni bir Anadolu turnesine çıkmıştır. İlk uğrağı yine Ankara'dır. En büyük seyircisi de yine Atatürk.
Atatürk, bir yıl önce tarihi sözleriyle şeref verdiği bu sanatın gönülleri tok çocuklarını bir akşam sofrasında konukluyor, onlarla uzun saatler oturup meslekleri, sanatları üzerinde konuşuyor. Bu konuşma bir an öyle bir biçim alıyor ki, Atatürk kurula başkanlık eden Muhsin Ertuğrul'dan oynadığı yapıtlardan birinin bir sahnesini, bir parçasını huzurunda tekrar etmesini, oynamasını veya yüksek sesle okumasını rica ediyor. Muhsin sahne dışında kalabalık bir topluluk içinde bile uzun boylu konuşmaktan kaçınacak kadar sıkılgan bir insandır. Mesleğiyle ters gibi görünen, fakat kendisini yakından tanıyanlarca bilinen bu huyu yüzünden Atatürk'ün buyruğunu yerine getiremiyor. Önce bunu bir sanatçı kaprisi sanan Atatürk, gücenir gibi oluyor, hatta öfkeleniyor. Uzun ısrar ve tartışmalardan sonra Muhsin, arkadaşlarının, yardımıyla kendisini kandırmayı başarıyor. Fakat Atatürk isteğinden vazgeçmiyor:
-"Peki, diyor. Seninle bir bahse girelim: Sana bir piyes göndereceğim bunu oynayacaksın, ben de gelip seyredeceğim. Ama dikkat et rolünü iyi oynayamazsan seni bizzat ben eleştireceğim, kötü bir aktör olduğuna inanacağım; iyi oynarsan o zaman da gerçek bir sanatçı olduğuna inanacağım."
Muhsin bu bahsi kabul ediyor ve Atatürk'ün buyruğunu bu biçimde memnunlukla yerine getireceğini söylüyor.
Yıl 1932... Aradan uzunca bir zaman geçmiş, ama Atatürk bu bahsi unutmamıştır... Bir gün Muhsin, oynanmak üzere gönderdiği bir piyesi alıyor. Bu piyes Faruk Nafiz Çamlıbel'in Akın'ıdır. Türkler'in Orta Asya'dan, Anadolu'ya, Batı'ya yayılıp genişlemelerini anlatan bir destan.
Muhsin ve arkadaşları 1932 yılının ilk aylarında Akın'ı oynamak üze hazırlığa başlıyorlar. Dekorlar, kostümler yapılıyor. Roller dağıtılıp ezberleniyor... Yapıtta Türk hakanı İstemi Han'ı bizzat Muhsin oynayacaktır. Öteki roller Galip, Emin Beliğ, Hüseyin Kemal, Talat, Neyyire Neyyir, Şaziye ve Zehra arasında böıünüyor. Provalar ilerlerken Atatürk birkaç defa yapıtın hazır olup olmadığını soruyor. Nihayet yapıt oynanacak duruma geldikten sonra temsillere başlanabileceği Atatürk'e bildiriliyor. Ve şubat ayının ilk haftalarında Akın oynanıyor.
Başta Muhsin olmak üzere yapıtta rol alan bütün sanatçıların ne büyük bir heyecan içinde olduklarını kolayca düşünebilirsiniz. Atatürk, ilk defa olarak Tepebaşı Tiyatrosu'na gelecek ve temsili seyredecektir.
Atatürk, her işte olduğu gibi sanat işlerinde de ne kadar güç beğendiğini, ufak tefek başarılarla kendisini memnun etmeye olanak bulunmadığını çok iyi bilen; hele bir yıl kadar önce konuyu hiç unutmayan Muhsin, en ufak bir falsoya yer vermemek gerektiğini çok iyi bilmektedir. Onun için maddi manevi elden gelen bütün çabayı harcayarak Akın'ı eksiksiz oynamaya çalışıyor.
Ve 1932 yılının 19 Şubat akşamı Atatürk, Akın'ı görmek üzere Tepebaşı Tiyatrosu'na geliyor... O gece Türk Tiyatrosu için tarihsel ve unutulmaz bir gecedir.
Perde açılıyor. Şehir Tiyatrosu'nun doğuşunda ve gelişmesinde çok emeği geçen eski vali Muhittin Üstündağ, Atatürk'ün yanındadır; ama o, piyesi seyretmiyor, bütün dikkati ile Atatürk'ün yüzünde her an bir memnunluk veya öfke çizgisinin belirmesini bekliyor. Temsil ilerledikçe Atatürk'ün ilgisi artıyor, bakışları yumuşuyor ve ilk perde kapanmak üzere iken, Muhittin Üstündağ, yanaklarından iki damla yaşın süzüldüğünü görüyor.
Bu arada birinci perde kapanmıştır. İlk alkışlar, en değerli alkışlar Atatürk'ün locasından yükseliyor. Temsilden sonra başta Muhsin olmak üzere yapıtta rol alan sanatçıları yanına kabul eden Atatürk, hepsini tebrik ediyor, güzel sözlerle hepsinin gönüllerini hoş ediyor ve teşvik ediyor, sonra Muhsin 'e dönerek:
-"Bahsi kazandın," diyor. "Sen bizim en değerli sanatçımızsın."
Lütfi Ay
Kaynak: Lütfi Ay, Ulus Gazetesi, 10 Kasım 1947