Savarona Yatı’nda ilk gününde dinlenirken. (01.06.1938)

Character Size

"Ne olurdu, bu gemi birkaç yıl önce elimize geçmiş olsaydı!" 

Savarona Yatı’nda ilk gününde dinlenirken. (1 Haziran 1938)

Atatürk 1 Haziran 1938 tarihinde geldiği Savarona Yatı’nda 25 Temmuz 1938 tarihine kadar kalmıştır.

ATATÜRK’ÜN YATI SAVARONA

Denizcilik tarihimizde adı efsaneleşmiş iki gemimiz vardır. Biri, her zaman "şanlı" sıfatıyla andığımız savaş gemimiz Yavuz, öteki de tek gerçek transatlantiğimiz Gülcemal’dir. Bu ikisine bir üçüncüsünü eklemek gerekirse, bu, Atatürk’ün Savarona’sı olmalıdır. Hani, Ata’nın ilk gördüğü gün, "Ne olurdu, bu gemi birkaç yıl önce elimize geçmiş olsaydı!" diyerek hayıflandığı dünyanın en güzel yatı Savarona!

Atatürk’ün hastalığı ilerlediği zaman deniz havasının iyi geleceği düşüncesiyle bir yat satın alınmasına karar verildiğinde bu güzeller güzeli tekne tüm dünyada kendi sınıfındaki yatların en büyüğü, en güzeliydi. Bembeyaz bordası, yumurta sarısı rengindeki iki bacası, burnunda ileriye doğru uzanmış cıvadrasıyla gerçekten çok zarif bir yattı Savarona...

Savarona Yatı'nın 1932 ve 1992 tarihli isim plaketleri.

Savarona Yatı'nın 1932 ve 1992 tarihli isim plaketleri.

Bu yatın inşasına 1930’ların başlarında Almanya’da, Hamburg’daki dünyaca ünlü Blohm und Voss tezgâhlarında başlanmıştı. Burası, aynı zamanda yıllar önce Yavuz’un da inşa edildiği, dünyanın en önemli tersanelerinden biriydi. Yatın sahibi Cadwalader adında, çok büyük bir servetin sahibi Amerikalı bir kadındı. 29 Temmuz 1930 günü omurgası kızağa konan gemi ertesi yılın 28 Şubatı’nda tamamlanmış, Temmuz ayında da burnunda şampanya patlatılarak gösterişli bir törenle denize indirilmişti. Gemi, o zamanın parasıyla tam 10.400.000 Dolara malolmuştu.

Savarona yatının ilk sahibi Bayan Cadwalader fotoğrafı ve onun üstünde çerçeve içinde yatın denize indirilmesi sırasında patlatılan şampanya şişesi kırığı.

Ne var ki, Bayan Cadwalader’in özenerek yaptırdığı yatını o yıllarda Amerika’da sürmekte olan büyük ekonomik krize karşın kendi ülkesindeki tersanelerin birinde değil de Almanya’da inşa ettirmiş olması Amerikalılar’ı çok kızdırmıştı. Bu nedenle de hükûmet, yatın sahibinden neredeyse maliyetinin bütününe yakın bir gümrük vergisi talep etti. Aksi halde gemi Amerika karasularına sokulmayacaktı.

Bayan Cadwalader’in bu karara şiddetle karşı çıkması üzerine de bu güzel yatın ABD sularına girmesi kesinlikle yasaklandı. Böyle olunca da Savarona, denize indiği 1931’den 1937’ye kadar geçen zaman içinde yaptığı iki dünya turu boyunca hep Panama bandırası altında dolaşmak zorunda kaldı.

Sonunda çaresiz kalan Bn. Cadwalader, bu dünya güzeli yatını satışa çıkarmak zorunda kaldı. Önce Hamburg’daki, sonra da Southampton’daki girişimleri sonuç vermedi. Almanlar bu zarif gemiyi yabancılara kaptırmadan ucuza ele geçirmek niyetindeydiler. Bu nedenle üzerine haciz koydular.

O günlerde yatı satın almak üzere Türk hükûmeti girişimde bulunmuştu. Atatürk’e karşı büyük hayranlık besleyen dönemin Amerika Başkanı F. Roosevelt’in gönlü Savarona’yı Almanlar’ın ele geçirmelerine hiç razı değildi; yatın, Türk hükûmeti tarafından alınmasından yanaydı. Bu nedenle o günlerde New York limanına giren bir Alman transatlantiğine -Savarona’nın karşılığı olarak- haciz konulabileceği bildirildi. Sonunda Almanya, hem de bizzat Hitler’in özel talimatı üzerine, yatın üstündeki haciz kararını kaldırmak zorunda kaldı. Böylece engeller ortadan kalkınca, Türk hükûmeti yatı kolayca satın aldı.

İyi, güzel de Savarona ne demekti? "Sava", bir inanışa göre, Atlantik’te yaşadığına inanılan efsanevî bir kuşa verilen addı. Bu masal kuşu biraz martıya benzetilirdi, biraz da koca gagalı bir pelikana... Bu arada bu kuşun Hindistan taraflarında yaşayan bir tür siyah kuğu olduğuna inananlar da yok değildi. Sizin anlayacağınız, bizdeki Hüma ya da Anka kuşu gibi efsanevî bir kuştu  Sava... "Rona" ise Bayan Cadwalader’in evlenmeden önceki kızlık soyadıydı. Bu iki sözcüğü birleştirince ortaya hiçbir dilde yer almayan yepyeni bir sözcük ortaya çıkıyordu: Savarona... Bayan Cadwalader’in, gemisini bize sattığı zaman, ısrarla adının değiştirilmemesini rica ettiği söylenir. Hatta, bunu açıkça şart koştuğu da...

Gemi, döneminin en ileri tekniğiyle inşa edilmişti. Çelik perçin olan teknesi 4.701 net, 1.540 dw tonluktu. Boyu 124.3 metre, genişliği 16.08 metre idi. Çektiği su 6,19, derinliği 9,75 metre idi. Beş güverteliydi ve içerden 11 perdeyle ayrılmıştı. Buhar makinesiyle hareket ediyordu. Safrası cıvalı olduğundan, tasarımı, 90 derece yana yatmadıkça asla batmayacak biçimde yapılmıştı. Yemek salonundan kütüphanesine, dinlenme salonlarından  özel süitlerine kadar bir gemiden çok bir ev havası verilmeye çalışılmıştı. Geminin en ilgi çekici yerlerinden biri, büyük salonundaki gerçek bir sanat yapıtı olan görkemli şöminesiydi. Bayan Cadwalader  bu  sömineyi Portekiz’e yaptığı bir gezide tarihî bir şatoda görmüş, çok beğenmişti. Hemen satın almak istemişse de razı olmamışlardı. O zaman ani bir kararla önce şatoyu satın almış, sonra da şömineyi söktürerek o sıralarda inşa edilmekte olan Savarona’ya taşıtıp monte ettirmişti!

Savarona benzerlerinden çok daha güzel ve de konforlu bir yattı. Özellikle de yatın sahibi için özel olarak yapılan daire ile konuklara tahsis edilen kıç taraftaki süitlerin benzerleri ancak saraylarda bulunabilirdi. Özel kamaraların her birinin banyosu değişik renklerdeydi. Bu kamaralardaki yatak takımlarının banyo ile aynı renkte olmasına özen gösterilmişti. Zengin bir kütüphanesinden başka, modern bir müzik seti ile klasik parçalardan oluşan 78’lik çok zengin bir plak koleksiyonu başka hiçbir yatta yoktu. Elbette ki mobilyalar da, duvarları süsleyen tablolar da titizlikle seçilmişti. Yemek salonundaki yuvarlak masa, yirmi davetlinin rahatça yemek yiyebileceği büyüklükteydi. Bardak takımları özel olarak ısmarlanmış, çok değerli Bohemya kristalinden yaptırılmıştı. Yemek takımlarını oluşturan açık yeşil desenlerle süslü tabaklara, tıpkı bardaklarda olduğu gibi tek tek yatın özel arması işlenmişti.

Ama yatın en ilgi çekici köşesi, Bayan Cadwalader’in kendisi için yaptırttığı özel dairesiydi. Banyosunun çok değerli bir siyah mermerle kaplı olması, besbelli ki sarışın bir hanım olan yat sahibi tarafından kendi sarışınlığını vurgulamak amacıyla özellikle seçilmişti.

Bayan Cadwalader, yattaki yaşamını kolaylaştırmak amacıyla neler neler düşünmemişti ki! Kamarasının altındaki özel koridor da bu ilgi çekici buluşlardan biriydi. Yerdeki halı kenara çekildiği zaman ortaya çıkan esrarengiz bir kapak gizli bir merdivene açılıyordu. Bu gizli yolun, herkesin görmesini istemediği kimi konuklarını sessizce geçirerek dairesine alabilmek amacıyla tasarlandığı apaçık ortadaydı. O sıralarda Amerika’da içki yasağı yürürlükte olduğundan uygun yerlere titizlikle gizlenmiş içki bölmeleri yapılmıştı. Geminin denize indirilirken patlatılan şampanya şişesinin bir parçası "patroniçe"nin özel dairesinin duvarında çerçeve içinde korunmaktaydı.

Geminin iki mutfağından biri Bayan Cadwalader’in şahsına ve konuklarına hizmet verebilecek biçimde düzenlenmişti. Kilerindeki yiyeceklerle bu büyük mutfakta her an 300 kişilik bir ziyafet için yemek hazırlanabilirdi. Soğuk hava deposunda 10 ton et ile 2 ton balık aylarca bozulmadan taze tutulabiliyordu. Öte yanda yatın süvarisine ayrılan bölümün de konfor ve lüks bakımından Bayan Cadwalader’in özel dairesinden aşağı kalır yeri yoktu.

Savarona açık denizde

1 Mart 1938 günü Türk Hükûmeti tarafından satın alınan Savarona’ya  24 Mart günü Southampton  limanında törenle Türk bayrağı çekildi. Gemiyi teslim alan Sait Kaptan (Özege) daha önceden Ege yolcu gemimizin süvariliğini yapmış tecrübeli bir deniz kurduydu.

Southampton’dan ayrılan yatın 12 Nisan’daki ilk durağı Hamburg oldu. İnşa edildiği tersanede esaslı bir bakımı yapılan gemi Cebelitarık’tan geçerek Akdeniz’e girdi. 1 Haziran 1938 günü sabahı da gelip Florya önlerinde demirledi. Son bir kez daha temizlenip elden geçirilen geminin Dolmabahçe önlerine yanaşması öğleden sonrayı buldu. Gemiyi gören herkes daha ilk anda ona hayran kalmıştı.

Savarona Yatı'nda ilk gün, İstanbul. (1 Haziran 1938)

Geminin suyun içinde kalan bölümü kırmızıya boyanmıştı, bembeyaz bordayı da bu kırmızı renkten incecik bir siyah çizgi ayırıyordu. Atatürk, beraberindeki Başvekil Celâl Bayar, Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi Hasan Rıza Soyak, Başyaver Celâl Tolgay, mebuslardan Kılıç Ali, yakınlarından Cevat Abbas, Salih Bozok, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ ile Acar motoruna binerek yatı gezmeye gitti. O kadar beğendi ki o geceden itibaren günlerini bu yatta geçirmeye başladı. İş Bankası Umum Müdürü Muammer Eriş’in İngiltere’den getirdiği beyaz spor kazağı sırtından çıkartmıyordu. Ayrıca kendine beyaz pantalon ve lâcivert ceketten oluşan spor bir yat kıyafeti yaptırmıştı. Hayli çökmüş olmasına karşın her zamanki gibi çok şık ve çok yakışıklıydı. Ne var ki, ilaçlarını aksatmasa bile, doktorlarının verdikleri pehrize pek de uymadığı görülüyordu. Atatürk, giderek ağırlaşan hastalığına karşın Savarona’da mutlu olmaya çalışıyordu. Sık sık üst güvertede yemek yiyor, yakınlarıyla burada toplanıp sohbetlerini sürdürüyordu. 19 Haziran günü, özel yatıyla Karadeniz üzerinden gelip İstanbul Boğazı’ndan transit geçmekte olan Romanya Kralı II. Carol ile hanım arkadaşını Savarona’ya davet ederek ağırladı. 24 Haziran günü Erdek’e kadar uzanan bir deniz yolculuğu yaptı. 9 Temmuz günü vekilleri yata çağırarak onlarla üç buçuk saat kadar süren önemli bir hükûmet toplantısında bulundu; özellikle de kesin bir çare bulmaya çalıştığı Hatay sorunu üzerinde durdu. Ama hayli yorulmuştu. Her geçen gün hastalığının biraz daha arttığı görülüyordu.

Savarona Yatı'nda ilk gün, İstanbul. (1 Haziran 1938)

O yaz hayli sıcak geçiyordu. Savarona’da zaman zaman 30 dereceyi bulan sıcak yüzünden Atatürk’ün bunaldığı oluyordu. Kamarasını biraz olsun soğutmak amacıyla kaldığı dairenin yanlarına büyük kaplar içinde buzlar yerleştirerek boğucu sıcağı biraz olsun hafifletmek istediler. Pencerelerden biraz daha fazla rüzgâr girsin diye Savarona’yı Büyükdere koyuna götürüp demirlediler. Ama Atatürk’ün sıkıntıları bir türlü geçmiyordu. Bu arada geminin dinamosunun neden olduğu titreşimlerde sinirlerini çok bozuyordu. Çaresiz kalıp dinamoları susturdular, gerekli olan elektriği, üzerine yanaşan bir denizaltıdan kabloyla almak zorunda kaldılar.

23 Temmuz günü doktorları ve yakınları daha rahat edeceğini umdukları için Atatürk’e Dolmabahçe Sarayı’na geçmesini önerdiler. Ama o yattığı yerde taşınmayı kesinlikle reddetti. Böyle olunca onu bir koltuğa oturtup taşımak zorunda kaldılar. Geceleyin saat 1:00’de geminin ışıkları söndürüldü, yalnız iskele aydınlık bırakıldı. Koltukla birlikte Acar’a nakledilen Atatürk oradan Dolmabahçe Sarayı’nın rıhtımına çıkartıldı. Böylece Atatürk'ün Savarona günleri sona ermiş oluyordu. Hepsi hepsi 54 gün sürmüştü Savarona’da geçen ikameti...

Savarona Yatı'nda, İstanbul.(14 Haziran 1938)

Savarona Yatı'nda, İstanbul. (14 Haziran 1938)

Atatürk’ün ölümünden sonra Savarona’yı Münakalat Vekâleti’nin emriyle Hazine adına İstanbul Limanı Gemi Sicil Defteri’nin 2.051 numarası ile kaydettiler. İkinci Dünya Savaşı yıllarında yat Kanlıca’daki Bahai Körfezi’nde bağlı tutuldu. Bir süre Cumhurbaşkanlığı yatı olarak kullanıldıysa da 2 Temmuz 1951 günü Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı’nın emrine verildi. Artık Deniz Harp Okulu öğrencilerine eğitim gemisi olmuştu Savarona... 1976 yılına kadar her deniz subayı ilk açık deniz seferi tecrübesini Savarona ile yaptı, ilk uzun yol deneyimini Savarona ile edindi.

Ne var ki, 3 Ekim 1979 günü yatta bilinmeyen bir nedenle çıkan yangında geminin önemli bir bölümü büyük hasar gördü. 24 saat kadar süren yangında Ata’nın yatındaki pek çok eşya alevlerin tahribatından kurtarılamadı. Ata’dan yadigâr kalan bu güzelim yatı, ağır bakım masrafları yüzünden müze yapamadılar. Halen turizm amaçlı kullanılmakta olan yat, kışlarını İstanbul’da, yazlarını  ise yatçılığın popüler merkezlerinden Cote d’Azur’de geçiriyor. Atatürk’e ait olan bölüm ise müze olarak aslına uygun olarak aynen korunuyor. Şimdi gemi Türk Lloyd’u Gemi Sicil kitabında Maliye ve Gümrük Bakanlığı, Gemi Kurtarma Deniz ve Turizm Anonim Şirketi’nin malı olarak gözüküyor.

Kaynak: Atatürk'ün Yatı Savarona, Eser Tutel, Bütün Dünya Dergisi, Kasım, 2000. Sayfa: 95

Share this photo
Savarona Yatı’nda ilk gününde dinlenirken. (01.06.1938)